Paradox: mantıkla çelişen ama doğru olan söz
Bahcenin ustasi IV.
Bugün, uzayıp giden bu nehrin kenarında yanlız, düşüncelerimin felaket dolu sokaklarında dolaşırken nehrin sesini dinledim. Irmakta parlayıp sönen ışıklar, renga renk çiçekler, ellerime dokunan ılık rüzgar kararmış yüregimi okşarken , gözlerimı mutluluktan kapatıp, hayatın içindeki kutsallığı dinledim. Doğa, beni içimdeki korkunç yüzlerden, zehirli düşüncelerden dahasıda kendimi korkutmaktan çekip, mutluluk vaad ediyordu. Nehir kulaklarıma "şiiiiist gereksiz insanlari, geçmişi bırak bütün duygularinla, benliğinle bu anı yaşa” diye fısıldıyordu.
Orda, ırmağin kenarında bu kutsalığı farkedince sahip olduğum herşeye şükretim. Çok şükür bunca acılardan, yanlızlıklardan sonra hala yaşıyordum, sağlıklıydım, şükretmesini ögrenmistim. Beni rahatsız eden , saçma sapan toplumsal baskılardan, onların yanlış öğretilerinden kurtulup, herkesin kendi yükünü kendisinin taşımasını öğrenmiştim. Tam o anda çoktan aramadığım, sartsiz bir kaç dostum aklima düştü. Onlari , eve gidince aramaya karar verdim. Ben bunları düşünürken güneş dahada parlaklaştı, ırmak dahada yeşil, mavı, pembe akmaya, yanımdan geçen insanlar dahada gülümsemeye başladı. Ben bu mutlulukları yaşarken hata doğayla bütünleşirken, nehir kulaklarıma senin yorgun sesini fısıldadı. Durgun suda, senin yanlız, endişeli yüzünü gördüm. Endişelendim, seni çoktan aramadığımı düşünüp, suçluluk duygusuna kapıldım, en kötüsüde utandım.
Bir defasında ırmağı geçip şehrin meydanına doğru yürürken, sen keder içinde, kendini terkedilmiş hissederken , bana yorgun , hüzünlü gözlerinle bakıp meğer hayat nekadarda zormus dediğinde, nefes alış verişlerinin tıkandığını, göğüs kafesinin daraldığın hatırlıyorum. Aslinda bana bunu söylerken sana umut vermemi bekliyordun. Seni şaşırtmıştım. Bende o an sana hayatin cok zor oldugunu, herkesin hayatinda acilari, ölumleri, en fecısıde ayriliklari yasamak zorunda kaldigini. Hayatin icindeki acilari kabul ettikten sonra, acilarimizin azalacagini sana anlatirken, bana tuhaf bakmıştın. Aslinda, tamda o an sana hayatın zor bir paradoxunu sunmuştum Acıyı kabul et, neden, nasıl sorularini ise yüreğinden at gitsin demiştim.
Bana şaşkın, gergin yüzünle bakarken ” benden gelecek acılara, hastalıklara, ölümlere hazırlıklı olmamımı bekliyorsun” diye yarı alaylı sorduğunda, ben sana evet, yanlız bir şeyi unutuğunuda hatırlatmıştım ”hayatin kendi ıçinde sadece acıları barindirmadığını aynı zamanda hayatın bizlere sayısız mutluluklar sundugunu, bu anlari her an yaşaman gerektiğini söylemiştim. Bunlari sana söylerken amacim ise seni karmasık, sağlıklı paradoxlar içine çekmekti. Beynini güzel şeylerle meşgul etmeliydim. Cunku beynin , bedenin kötu alışkanlıklar edinip tembeleşmişti. Bugünü yaşamıyordun, geçmişe saplanıp kalmiş hata, bugünü yaşarken bile hep kaygılı, endişeli olmayı alışkanlık edinmiştin.
Sonra ogün sana başka bir paradox daha sunmuşmtum, amacım seni iç dünyandaki karanlıklardan, dibsiz kuyulardan ,canavarlaşan gölgelerin korkunç oyunundan çekip almaktı. ” Önce kendini düşün, kendi ihtiyaçlarına önem ver sonra baskalarının ihtiyaçlarına, tabikki kendine zarar vermeden ” dediğimde bu paradoxa şaşırmamıştın. Cünkü çektiğin onca acılardan ders cıkarıp sende bu sonuca ulaşmıştın.Sonra konuşmaya devam ettin ”işin asli şu, ben herkese en leziz sıcak ekmekleri sunarken, kendime bir ekmek bile ayırmayı bile unutmuşum”. Bende kendisine dönup , bu kötu alışkanlığın kismen devam ediyor dediğimde, bana, daha iyiyim diye cevap vermiştin.
Ve ben cümlenin sonunda sana altın değerinde bir paradox daha sunmuştum”her zaman yüreğinin git dediği yere gitme”. Mutlu olmak için gitmen gereken yoldan sapıp, kendine ihanet ettiğin o yoldan gittin. Sonrada karanlık dehlizlerde bir başına yanlız kaldın. Sana her zaman yureğinin git dediği yere gitme dediğimde; kararlarını verirken hem mantığını hemde duygularını birlikte kullanmani söylemek istedim dediğimde , camdan, dışarıda geçen insan sürüsüne bakarken aslında haklısın ben galiba hep duygusal yüreğimle, başkalarının kararlarıyla hareket ettim.Onların git dediği yere gittim. Yoruldum demistin.
Sonra düşünceli bir şekilde ayrıldın. Seninle bir ay sonra, uzun nehrin kenarinda yürürken bana, geçen sohbetimizde anlattığım uç şeyin kendisini çok etkiledigini söylemiştin: Aci cekmenin hayatin bir parcası olduğunu, herkesin aci çektiğini, herşeyi kontroll etmenın yada değiştirmenin bir yanılgı olduğunu, değiştireceğimiz tek şeyin kendimiz olduğunu, önceliklede kendimi duşunmemi hatırlatman beni çok etkiledi. Bana huzura ermek için ülkem bozkıra dönüyorum, kutsal mezopotamya topraklari bana yardım edecek dediğinde nerdeyse donup kalmıştım. Nasil olur dediğimde iyi değilim demistin, bana yetecek kadar hem param hemde emekli maaşim var demiştin. Sana bir soru daha sormuştum, ya şüphelerin, kötu düşüncelerin seni ordada elle geçirirse ne yaparsın dediğimde? Olsun fark etmez , ülkem bozkır bana ihanet etmez, beni seven insanlarin sayısı orda daha çok dediğimde sevinmiştim. Mucadeleye devam demiştin, bende sana bu mücadelen kimlerle dediğimde düşündün sonrada bana dönüp hayretler icinde, aslında kimseyle değil dediginde, hem beni hemde kendini şaşırtmıştın. Iste o an sende bana altın değerinde bir paradox sunmuştun. Neyin mücadelesini veriyordukki. Karşımızda duşmanımız yoktuki. Mesele şuydu, aslında çoğu kez gün icinde kulandığımız bazi kelimelerin hem bilinçsiz savaşcıları hemde kurbanlarıydık. Kendiliğinden gelişen bu paradox ikimizide şaşırtmıştı.
Ve gittin, yabancılaştıgın ülken bozkıra döndüğünde bana bir kaç email gönderdin. En son emailinde ıse kutsal anka kuslarindan bahsettmistin. Kutsal anka kuşlarının ölüme doğru kendisini yaktıklarını daha sonrada kendi kulerinden bir yumurta doğduğunu bu sekildede kutsal ankaların kullerinden yeniden doğduğunu bana yazarken, cok sevinmiştim. Bir an teslim olup tam geri döneceken ruyalarına giren anka kuşları sana güç vermiş, sende küllerinden yeniden doğmaya karar vermiştin.
Dostum, hatırlarsan bana şöyle demiştin; bahçenin ustası olacağını, yıkık dökuk bahçeni amir edeceğini , bahce düzene girdikçe, ruhununda huzura ereceğini söylemiştin, bunlari başardınmı? Ha birde suratlarını canavarlaştırdığın , geçmişte sana zarar veren insanlardan iç dünyanı temizledinmi, yoksa hala onları iç dünyanda besleyip onların seni yutmasina izin veriyormusun?Ha az daha unutuyordum, sana bahcende inatçı bir çicek yeşerecek demiştim, onu kestikçe o daha bir inatla yeşerecekti o çicekle tanıştınmı? Sarı bir çiçek o çiçek teslim olmamayı öğretecekti. Iyi haberlerini bekliyorum, zekana, içindeki kutsal güce ve sana çok güveniyorum.
Sana ve ülken bozkırdaki herkese kucak dolu sevgiler saygılar. Hoşçakal