‘Her ölüm erken ölümdür’ der Cemal Süreyya. Memed Uzun’un ölümünün ardından söylenebilecek tek laf bu. Çok erken Keké Memed. O kadim toprakların, barışa aç o insanların, sana daha fazla ihtiyacı olduğu bir zamanda nereye?

Dilinin yasak olduğu bir ülkede doğdun. Hiçbir insanın aidiyetini seçme özgürlüğünün olmadığını bilmeyen caniler arasında dilini savundun.% 99 sözde Müslüman olan bir ülkede sırf ırkın dilin yüzünden aşağılandın, tutuklandın, işkenceye maruz kaldın nihayetinde sürgün edildin. Tüm bu insan dışı olaylara maruz kalmanın tek sebebi senin Kürt, dilinin de Kürtçe olmasıydı. Oysaki Mezapotamyanın o kadim dilinde klamlar, destanlar romanlar yazdın. Birilerinin yok saydığı, kart kurt sesleri gibi saçma sapan, anca kendilerini kandırabildiği inkâr düşüncelerine inat kitapların birçok dile çevrildi. Dünyanın sayılı yazarlarının üye olabildiği PEN YAZARLAR BİRLİĞİ yönetim kurulu üyesiydin. Kürtçe Türkçe ve İsveççe kitaplar yazdın. Tüm yaşanan acılara rağmen hep barıştan yanaydın. Hep beraber hangi dilde olursa olsun barış şarkıları söyleyecektik hani? ‘Aşiti’nin barış demek olduğunu, 85 yıldır korkulanın aksine birleştirici bir kelime olduğunu haykıracaktık daha? Neydi acelen…

Soyadın bile isminin arkasına hiçbir zaman yazılmadı En büyük özlemin isminin doğru yazılmasıydı. Memed Uzun değil de Mıhemede Drej. Çünkü Drej ismi babanın hatırasıydı. Babandan yadigâr,anadilinde Kürtçe bir kelime. Yasak bu; ne yadigâr tanır ne de yeryüzündeki tüm dinlerde kutsal olan annelerin dilini…
Bu kadim halkın kaderi bu olsa gerek. Yılmaz Güney’i tam en güzel filmlerini çekeceği dönemde kaybetti. Aynı şekilde en güzel şarkılarını söyleyeceği dönemde de Ahmet Kaya’yı. Ve en güzel romanlarını yazacağı dönemde de seni Keké Memed. Dünyada ölümün bu kadar acımasız, bu kadar zamansız geldiği başka bir halk daha var mıdır acaba?

Kitaplarınla tanışmam ilk üniversiteyi kazandığım yıl olmuştu. Üniversite kütüphanesinin tozlu raflarında kitaplarını bulabilmek suya yazı yazmaktan da zordu. Kimselerin görmemesi, okumaması için en kuytu yerlere saklanmıştı. Kitaplarını okuduğumda edebi değeri son derece yüksek olan bu eserlerinin, niye bu kadar saklandığını anlayamıyordum. Bunun tek bir sebebi vardı tabi. Yine senin Kürt, yazı dilinin de Kürtçe olmasıydı. Bu yasaklar ne seni ne de bizi yıldırabildi. Aksine daha fazla sarıldık köklerimize.200 yıllık sürgünlüğümüze inat Mezapotamyanın o en eski dilinde şarkılar söyledik, halaya durduk newroz ateşlerinde. Ebediyete kadarda böyle devam edecek, gözün arkada kalmasın mamoste…

NARÇİÇEKLERİ arasında, AŞK gibi aydınlık bir insanı ölüm gibi karanlık’a yolladık. Fırat nehrinin karşısında Diyarbakır’ın yüreğine gömdük onu. Acımızı anca anadilimizde klamlar söyleyen sözün ustaları dengbejler hafifletiyor.

Ölüm vardır dağ gibi, Ölüm vardır Tüy gibi (Mao Tse-tung).

ÖLÜMÜ DAĞ YAPANLARA NE MUTLU…
                                                           
                                                          Sinan ŞAHİN

Daha önce www.gelawej.net sitesinde yayınlanmış köşe yazılarımdan... 
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×