Avrupada kampüse giden yolda trenden inince yolda sosis, hamburger türü yiyecekler satan bir arkadaş vardı.
Arada bir orada birşeyler yer biraz laflardık.
Nedense laf gelip durduğunda arkadaşım hep aynı şeyi söylerdi.
Babam derdi “İnsan öldüğünde arkasında onu beğenen en az dört adam bırakmalıdır ama aynı zamanda dört kötü adamda sen öldün diye bütün dişleri görünecek kadar sevinmelidir derdi!”
Dört adam haksızlığa karşı duruşun, hakperestliğin, civanmertliğin, diğergamlığın son bulduğu için üzülüyorken, diğer dört adam ise yollarına taş koyan, istedikleri gibi at oynatmalarına engel olan biri öldüğü için seviniyordur.
Öyle bir hayat yaşamalı ki insan arkasında en az sekiz adam bırakmalı.
Öyle bir hayat yaşamalı ki insan gözü arkada kalmamalı taze toprağa yatınca bütün gönlünce.
Öyle bir hayat yaşamalı ki insan bir ağaç gölgesinde gölgelenen adam gibi olmalı bu dünya ile ilişkisi.
Öyle bir hayat yaşamalı ki insan şehrin öte yakasından koşarak gelen adam gelmeden inanmalı.
Öyle bir hayat yaşamalı ki insan Aradan perdeler kalksa imanımda bir zerre artma olmaz diyen sahib-i zülfükar, Ali gibi inanmalı.
Öyle bir hayat yaşamalı ki insan Muhammed Mustafa’nın Ebubekir’i  gibi olmalı.
Öyle bir hayat yaşamalı ki insan Mekkeli muhacir yesin diye tek kisilik çorbayı mum bitti diye karanlıkta çorba tasına boş kaşık götürüp getiren Ensar gibi olmalı.
Öyle bir hayat yaşamalı ki insan Musa’nın Harun’u gibi olmalı.
Öyle bir hayat yaşamalı ki insan Nuh’un oğlu gibi olmalı.
Öyle bir hayat yaşamalı ki insan İsa’nın oniki havarisi gibi olmalı.
Öyle bir hayat yaşamalı ki insan Mevlana’nın Şems’i gibi olmalı.
Ya biz öylemiyiz?
Öyle bir hayat yaşıyoruz ki Muhammed Mustafa’nın Ebu Leheb’i gibiyiz.
Öyle bir hayat yaşıyoruz ki Fırat kadar suyumuz olsa peygamberi öpen Hüseyni dudaklara Kerbelada bir damla su vermeyen Yezid gibiyiz.
Öyle bir hayat yaşıyoruz ki Musa’nın Fıravun’u gibiyiz.
Öyle bir hayat yaşıyoruz ki Nuh’un hanımı gibiyiz.
Öyle bir hayat yaşıyoruz ki İsa’nın gerdirildiği çarmıh gibiyiz.
Öyle bir hayat yaşıyoruz ki Tebriz’in güneşi Şems’e iftira atan Konya ahalisi gibiyiz.
Sefalet içinde yaşamak değil sefil olarak yaşamaktır en büyük bahtsızlık.
Bir örümcek olsak Muhammed Mustafa’nın sığındığı mağaraya bir ağ örmeyiz.
Bir karınca olsak, İbrahim Halil’in atıldığı ateşe bir damla su taşımayız.
Bir koç olsak İsmail’i kesecek bıçağa boynumuzu uzatmayız.
Bir taş olsak İsa’nın şakağını kanatan darbeye gönüllü yazılırız.
Bir Ömer olsak inanınca Ebu Cehil’in kapısını tekmelemeyiz ilk günden.
Bir Hamza olsak, Muhammed bir sahtekardır diyen zamanın en kudretli Mekkelisinin  yüzüne inen bir tokat olmayız.
Sahi hiç düşünüyormuyuz biz nasil yaşıyoruz diye?

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×