Kücük bedenimle , nerdeyse boyum kadar kar ile boğuşarak okula koşuyordum , koşmak dediysem o niyetle çıkardık evden , gel görkü izin vermezdi beyazlara bürünmüş toprak , hele arkadan biri seni iterse işte o an vücudun kar ile bütünleşir hissedersin sıcaklığını , okadarda soğuk değilmiş be bu kar dersin içinden , tabi ana avrat küfredersin arkadaşa belkide anlamını nerelere dayandigini bile bilmediğin "süslü" Kürtçe küfürleri sıralayarak ..

Ağzı yırtık ayakkabılarım gülümsüyordu busefer , koyun sürüsü gibi dizilmekten kurtulamadığımız her sabah sonrası , yanan sobanın yanıbaşında ısıtmaya çalışıyorduk soğuğa yenik düsmeye hazırlanan yanaklarımızı , ellerimizi ve gülümseyen ayakkabımız ile ıslak corabımızın görevlerini yerine getiremeyip üşümeye mahkum bıraktıkları ayaklarımızı ..

Okulda dersler hiç sıkıcı geçmezdi , ögretmenlerimiz sağolsun.

-"Oğlum haritadan bana Konya'yı göster"

Tekme Tokat özlemindeki sınıf arkadaşımız yerinde oturarak , işaret parmağı ile göstermeye çalışır ;

- "İşte urda"

Bu dialog "Nerde Evladim" , "Urda" hocam demeleri arasında birkaç kez devam eder hocamızın sabrı taşar ve arkadaşımız Konya'nın esasında harita degil kulak memesinde ve yüzündeki asabi okşamalarda olduğunu geçte olsa anlar ..

Çoğu zaman bu tekme tokat seansları tek kişilik oynanmazdı.
Bazen onlarca sınıf arkadaşımız , kız-erkek, yesil tahta önünde dizilir , teker teker herkes hocadan nasibini alırdı. İçlerinden biri artık dayanamayıp ağlarsa işte o an muhteşem sesli ağlama korosu devreye girerdi ...

Yumarta kokusu sarardi tüm sınıfı teneffüslerde açılan beslenme cantalarindan .. Durumu iyi olanlarin acaba bugün ne getirmiş merakı vardı çoğumuzda.. Tabii Mecit abimizin kerpicten bakkalına koşardık teneffüslerde , bir gofretin parçalarını birbirinden ayırarak , dakikalarca yerdik. Leblebi tozunu , nemlenmiş biskuvilerinin tadını hala arıyor damaklarım ..

Tembelide zekiside teneffüsleri severdi , yüzlerce çocuk okulun bahçesinde , hepsi kendi dünyasının başrolünde , herkes herkesin figuranı , kimileri top oynar , kimileri ip atlar , kimileri misket oynar
, kimileri uzun eşek oynar , kimileri al satar bal satar ,kimileride volta atar.

Çığlıklar , bağırışmalar kavgalar hepsi masum , hepsi günahsız ..

En sevilen havada uçuşan cümleler :
"poz çılım"
"Chi ji karo"
Ve yazamayacağımız Kürtçe "süslü küfürler"

Hocalarimiz Ödev verirdi bize , Tavşançalı'da olup bitenleri haber olarak yazın , ne yazabilirdikki , filan komşu vefat etti , filanın koyunları telef oldu , Tavşançalı'ya yağmur yağdı , filanin ağırı yandı , bu haberlerle köyde ne ağır bıraktık ne hayvan ..

Anlatılacak çok şey var esasında , dizi film senaryolarında bile bulamayacağımız dostluklar , düşmanlıklar yaşandı ve belkide hala yaşanıyordur okul sıralarında ....


Omaro'da çocuk olmak , O yıllarda çoğu evde televizyon yoktu , olanlarda trt ile yetiniyordu , istiklal marşı ile başlayan maraton yine istiklal marşı ile kapanıyordu. Haberler üvey evlat işkencesiydi sanki hep aynı senaryolarla vuruluyordu kafamıza. Hergün "bitiriliyorduk" ..

Çoğu evde televizyon video yoktu Yaşlı teyzeler , genç kızlar herdefasında ağlıyordu aynı sahnelerde , boynu bükük Emrah'ın videosunu izlerken , misafirliğe geldikleri evde ..

Jandarmalar geziyordu arasıra köyde , evdeki Siwan kasetleri kuytu kuyuya atılıyordu herdefasında , bir anlam çıkaramıyordum ozamanlar ..

Evlerden ibonun sesi yankılanır , hergün aynı saatte çoban , sürüsü ile geçiş yapar zangil sesiyle besi kokusuyla baska dunyalara gecis yapar küçücük yüreğimiz , çocuklar araba tekerleklerinin ite ite peşinden koşar , düğünler üc gün üç gece sürer , evlerden misafir ve demli çaylar eksik olmazdı ozamanlar. Çekirge sesleri ile inliyordu omaro geceleri , ve tabii sahipsiz köpekler havlıyordu adeta kendi sonlarını hazırlıyorlardı , Doğan silahi ile dolaşiyordu Omaro sokaklarında...

Çorapları top niyetine kullanırdık evin içinde hem dünyanın yıldız futbolcusu olurduk hem kendinden geçen radyo spikeri " tanju tanju maradona feyyazz şut ve gooolll" bağırışmaları arasında anamızdan okkalı bir azar işitirdik en sonunda , Cabro abimizden öğrenirdik en teknolojik oyuncakları tellerden yapılmış direksiyonlu arabasına özeniyorduk , beştaş oynardık , ve sıfıra verirdik istemeye istemeye saçlarımızı bitlerden korunmak için , dağa çıkardık ot toplamaya , gübre bekçiliği yapardık yerlere serilirdi , somuta seker koyup tatli niyetine yerdik , doni, gavul gavul çı xuşe .. gece misafirlikten yorgun duşüp uyuyan bu bedeni hiç yorulmayıp kilometrelerce sırtında taşiyan anam , azarlardin beni , elimi yikamadan sofraya her oturuşumda ,geceleri direkleri mesken tutan baykuşlardan dişimizi saklardık herseferinde ..

Ve yalnizliga mahkum edilmis , tavuklarin modern kumesi haline gelmis ambulans .. Kapıları sökülmüş , camlardan eser kalmamış tekerlekleri mahalle çocuklarının oyuncuğı olmuş ambulans .. Bir zamanlar ambulansı vardı Omaro'nun .. Apayri bir hikayedir yalnizliga mahkum edilip tarih olan ambulans çocuklugumda sadece bir tavuk kümesi olarak hatırlanman ne acıdır ..

Omaro'da çocuk olmak ..
Resimlerde ve gönüllere kazındı , yer mekan önemli değil kolay kolay unutulmaz bu çocukluk anıları sevdaları iki dakikalik karalamaya sığmaz 80'li yıllarda çocuk olmak.
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×