Yaşam:
31 NUMARALI REKLAM ALANI
‘Kürtçe albüm satılmıyor mu, satmıyorlar mı?’
Bazen bir söz bazen de albüm kapağında yer alan bir fotoğraf nedeniyle toplatma kararı alınan veya yasaklanan Kürtçe kasetlerin sayısı binlerle ifade ediliyor. 1988 yılında ilk Kürtçe albümün yapımcısı olan SES Plak’ın sahibi Ethem Güner, o günleri, “O dönemde bırakın Kürtçe’yi K harfi bile yoktu, lo demek le demek kesinlikle yasaktı” sözleriyle ifade ediyor.

Güner, yıllarca yayımladığı Kürtçe albümlere açılan davalar sebebiyle mahkemelere gidip gelmiş. En kısası 4-5 yıl süren mahkemelerin bazılarından hapis cezası, bazılarından ise para cezası almış. Ethem Güner’le yasaklanan, toplatılan Kürtçe kasetler ve dönemsel olarak değişen yasakçı politikalarla ilgili konuştuk.

- Yayıncılık serüveninizle başlayalım. Biraz geçmişe dönüp nasıl başladığınızı ve neler yaşadığınızı anlatır mısınız?

- 1980 darbesinden sonra Antep’te bu işle uğraşıyordum. Mesela o dönemde dengbej ve bazı propaganda kasetleri vardı. Biz onları dolduruyorduk. Şivan Perwer ve benzeri şeyler yasaktı. Daha sonra İstanbul’a kaçmak zorunda kaldım. 3-4 yıl bağımsız çalıştıktan sonra 1986’da SES Plak’ı kurdum. O dönemde bırakın Kürtçe’yi K harfi bile yoktu, lo demek le demek kesinlikle yasaktı. 1988’de Kürtçe kasetleri herkes el altından dinliyordu. Kasetleri dinledikleri için pek çok kişi bu yüzden işkence görmüştür. O dönemlerde bir aramada ilk el konulan silahlar, ikincisi Kürtçe kasetlerdi. Çoğu insan elindeki arşivi, dinlediği albümü toprağa gömmüştür, yok etmiştir. Herhalde kasetlerin silah olduğu düşünülüyordu!.. Sanatçıların çoğu o dönem yurtdışına kaçtı, diğerleri de bir şey yapamadı.

‘BİLİNMEYEN BİR DİL’E İLK YASAK

* İlk olarak hangi kasetiniz yasaklandı ve toplatıldı?

- Toplatılan ilk kaset Beşir Kaya’nın kasetiydi. 1988 yılında, Diyarbakır’da yerel bir sanatçıyı-çünkü bilinen bir sanatçının Kürtçe okuma şansı yoktu- İstanbul’a getirdim. Türkçe-Kürtçe karışık bir albüm hazırladık. Aslında Türkçelerin sonuna le ve lo koyarak oluşturdum Beşir Kaya’nın kasedini ve ünlü Kürt stranı “Xezal Xezal”ı Kürtçe okuttum. Albümü, Kültür Bakanlığı’nın yedi kişiden oluşan denetim mekanizmasından atlatmak için tüm sözleri Türkçe verdik. Kürtçe yokmuş gibi davrandık. Yayımlandığı hafta içinde tüm Türkiye’de toplatıldı. O dönem müthiş bir talep oldu. Daha sonra şirkete yanılmıyorsam Ağır Ceza Mahkemeleri’nde dava açıldı. Bilinmeyen bir dille yayın yapmak suçuyla yargılandık. Bu yargılama süreci uzun sürdü. Bu, hem benim yaşadığım hem de tarihte yaşanan ilk kaset toplatma olayıdır. 1988’den sonra Şivan Perwer’in albümlerini yayınlamaya başladım. O tarihe kadar toplatılmayan, dava açılmayan hiçbir Kürtçe albüm olmadı. Bırakın Kürtçe albümlerini, Ahmet Kaya, Zülfü Livaneli, Selda Bağcan gibi sanatçılarında kasetleri toplatıldı.

AMAÇ ALBÜMLERİ TOPLAMAK

* İlk yasaklama olayının nedeni sadece ‘bilinmeyen bir dil’ miydi, yoksa başka nedenler var mıydı?

- 1988’de ilk çıkardığım albüm için ‘bilinmeyen bir dilde yayın’ diyerek Türkiye’nin her yerinde toplatılma kararı verildi. Savcılık iddianamesinde Kürtçe bile denemiyordu, bilinmeyen bir dil deniyordu. Kürtçe dense resmi kayıtlara geçecek ve bunu söyleyen kişi de suç işlemiş olacak çünkü. “Bilinmeyen bir dille yayın yapmak” şeklinde iddianamede yer alan nedenler çok komikti. Avukat bir duruşmamızda, “Bilinmeyen bir suç olmaz” şeklinde bir savunma yapmıştı. Yedi yıl sonra bize beraat verildi. Tüm albümler de beraat etti. Amaç zaten toplatma kararının olması ve albümleri toplamaktı. Davanın sonucu 5-6 yıldan evvel açıklanmazdı. Bu dava süresince albümün dağıtılması kesinlikle yasaktı. Bu sürenin sonunda beraat etseniz de albüm güncelliğini yitirmiş oluyordu. Yeniden yayımlamanın da anlamı olmuyordu.

Şarkılarda ‘bölücü’ bir şey olmadığını göstermek için o dönem aşk konulu şarkılar yayımladık. Ama o dönem müthiş bir dönemdi. Bu, 1980 darbesinden sonra yaşanan ve Kürtçe tartışmalarını başlatan ilk olaydır. Rahmi Saltuk bir yıl sonra Hoy Nare’yi söyledi. O da toplatıldı. Benzer denemeler başladı. Birçok firma yeni albümler çıkarmaya başladı.

EN ZOR YILLAR 90’LAR

* 1990’lı yıllara gelirsek… 1980’li yıllara göre nasıl geçti ‘90’lı yıllar?

- 1990’larda Kürtçe kasetlerin önüne geçmek için daha sıkı uygulamalar başlatıldı. Kültür Bakanlığı’nın yedi kişilik komisyonuna İçişleri Bakanlığı’ndan ve Adalet Bakanlığı’ndan birer temsilci daha eklendi. Kültür Bakanlığı’na verilen her tür albümü, videoyu ya da sinema filmini oturur denetler ve sonra yayınlayama onayı verirlerdi. Biz bu denetimi aşabilmek için de Kürdistan kelimesi geçiyorsa mesela “Gülistan” diyorduk. Bütün şarkıları deforme ediyorduk. O şekilde bazıları aşıyordu o yasak duvarını. Herhangi bir albümü çıkardıktan sonra iş bitmiyordu. Kültür Bakanlığı’nın kararına rağmen diyelim ki Uşak Valisi toplatma kararı verdi. Bir valinin toplatma kararı alması demek tüm Türkiye’de toplatma kararı verilmesi demekti. Çünkü şöyle bir yetki verilmişti onlara: Bir vali kendi bölgesinde toplatmışsa bütün illerin valiliklerine bildiriyor, onlarda bu karar verildiyse bunda mutlaka bir suç unsuru vardır diyerek tüm illerde polis aracılığıyla el koyuyordu albümlere. Yani albümün Kültür Bakanlığı’ndan onay almasının hiçbir anlamı yoktu.

1993-1994 yılları bu tür baskıların en fazla yaşandığı yıllardır. Birçok sanatçı-firma yavaş yavaş Kürtçe albümlere karşı duyulan açlığı gidermek için sektöre girdi. Her çıkan albüm özellikle bölgede hemen toplatılırdı. Devlet Güvenlik Mahkemesi kurulduktan sonra orada yargılandık. Şirketin o dönemde sorumlu müdürü bendim. Birçok dava birkaç yıl sonra sonuçlanıyordu. Ben ceza aldıysam bir süre sonra çıkarılan aflardan yararlanıyordum. O dönem aynı suçu işlemezsem cezam üç yıl erteleniyordu. O zaman ben müdürlükten çıkıyordum. Yerime kardeşim geçiyordu. Bu şekilde dönüşümlü olarak firmayı ayakta tuttuk. 2000’lere kadar bu şekilde geldik.

* 2000’lerin politik yaklaşımını 90’ı yılların politik yaklaşımıyla kıyaslarsanız neler söylersiniz? Nasıl bir değişim yaşandı 2000’li yıllarda?

- Politika hiçbir zaman değişmedi. 1993-1994 yılları en baskı gördüğümüz dönemlerdi. Acımasız, faili meçhullerin yaşandığı bir kaos döneminde bile 2000’ler sonrası Kürt müziği, Kürt sanatı, Kürt tiyatrosu bu kadar kötü durumda değildi. Bana sorarsanız bugünkü hali daha kötü. İnternet ve dijital teknolojilerinin gelişmesi de büyük rol oynuyor. SES Plak olarak 1990-2000 arası her yıl en az15-20 albüm yayınlardık. 2003’te yayımladığımız albüm sayısı yıllık 3-4’e düştü. 2003’ten sonra da hiç yayınlamadım. Sebep olarak teknolojiyi söyledik tabi ancak başka faktörler de var. Çok ciddi bir ayrışma yaşandı. Kürtçe albüm olarak Şivan Perwer’i bugün yayınladığımda beş tane müzik marketin bir veya iki tanesinde bulabilirdiniz. Ama bugün batı illerinde Kürtçe albüm bulamazsınız. Satılmıyor, satmıyorlar. Örneğin bugün var olan D&R benzeri yerlere gidin, Kürtçe albüm bulamazsınız. Satılmıyor gerekçesiyle koymuyorlar bile. Ciddi bir ayrışma oldu, ciddi bir ırkçılık empoze edildi insanlara. Bugün İstanbul’da İzmir’de özellikle Kürtçe satan bir yer de bulamazsınız. Müzik marketler satmayınca da talep düşüyor ve tüketici bunu gayri resmi yollardan yani korsan olarak temin ediyor.

“BİZ KAYBETTİKLERİMİZLE KALA KALDIK”

* O dönemler toplatma kararları ve uzun süren davalarla ciddi maddi sıkıntıya düşmüş olmalısınız…

- Ciddi anlamda sıkıntıya düştük. Bilinçli bir hareketti bu. Devlet ‘Sen şu suçu işledin’ diyerek ceza veriyor ve seni zarara uğratıyor. Sonra bakıyor ki böyle bir şey yok. Ama biz yıllarca kaybettiklerimizle kalakaldık. Ben defalarca, bu şirketin ticari ilişkilerinde zora düştüm. Hiçbir banka, hiçbir matbaa, sektördeki iş yaptığımız hiçbir yer bizden para almadan hiçbir iş yapmazdı. Halbuki sektörün sistemi şöyle çalışır; matbaaya çek verirsiniz, vade yaparsınız, fabrikadan albüm basılır, parası aylar sonra sizden alınır. Ancak onlar da haklıydılar. Ticari riske girmemek için böyle çalışmak zorunda kaldılar. Çünkü yaptığımız bütün albümlerin toplatılacağını toplatıldığında da paralarını ödeyemeyeceğimiz anlayışı yerleşti. Para harcadığınız her şeye el konuyordu.

Biz sıradan albümler de yapmıyorduk. Şivan Perwer, Ciwan Haco ve o dönem MKM’nin dağıtımları vardı. Biz prodüksiyon parasını verebilmek ve bu tür ödemeleri yapabilmek için eş dosttan borç harç bularak götürüp nakit veriyorduk. Üretimimize de devlet el koyuyordu. Ciddi anlamda şirket her yıl iflas ediyor ve tekrar durum düzeliyordu. 1988-1991’e kadar bunu yaşadıktan sonra yurt dışına ihracat yapmaya başladım. Özellikle Avrupa’ya ünlü Türk sanatçılarının albümlerini yurtdışına ihraç ediyordum. Oradan kazandığım parayla da şirketi ayakta tutmaya çalışıyordum. Bunları niçin yaptım? Ben bir Kürdüm. Yaşananları gözlerimle gördüm. Sonuçta vicdan sahibi bir Kürt bunlara boyun bükemez. Bunları ben yapmayacaktım da kim yapacaktı? Herkesin bedel ödediği bir coğrafyada ben de bedel ödedim. Bundan da hiçbir rahatsızlık duymadım. Benim 30 yıllık şirketimde çalışanım yok gördüğünüz gibi.

“ASIL ÇÖKÜŞÜ RADYO UMUT KAPATILDIĞINDA YAŞADIM”

* Açılan davalar ve uzun hukuki süreçlerle devletin izlediği yıldırma politikasının dışında herhangi bir tehdit ya da baskı gördünüz mü?

- 1996-1997yıllarında ve bu 3-4 yıl önce içinde Ümit Özdağ’ın da olduğu Temiz Eller diye bir site vardı. O sitede SES Plak, KOM Müzik, Gün Matbaası bir de Selahattin abi diye Kürtçe kaset satan biri açık bir biçimde ‘’terör örgütüne’’ kaynak sağlıyorlar şeklinde bilgiler yer almıştı ve benim bile bilmediğim fişleme kayıtlarındaki bilgilerle temizlenmesi gerekenler listesinde hedef gösterildim. 1994-1995 döneminde TİT diye bir yerden, kimin olduğunu bilmiyorum, birkaç mektup aldık. 1996 yılında SES Plak, Radyo Umut’un hisselerini satın aldı. 1999’da bir operasyonda Radyo Umut kapatıldı. Asıl hayal kırıklığını ve çöküşü orda yaşadım ben. Radyo Umut‘94’lerde ciddi muhalif bir sesti. Kürt, Alevi, demokrat çevrelerin de program yaptığı, muhalif seslerin olduğu bir yerdi. ‘99’da ERNK bildirisinin okunduğu bahanesiyle, RTÜK tarafından hukuksuzca bir yıl kapatıldı ve tekrar yayına geçtikten sonra da yakıldı.

* Sizi bu kadar kararlı olmaya iten sebepler nelerdir?

- Bir şeyi göze alırsanız ve yaptığınızdan eminseniz bu olaylarla motivasyonunuz kırılmıyor. Beni hukuki süreçlerle, ekonomik açmazlarla sıkıştırmaya çalışmalarına rağmen yaşadığım coğrafya beni motive etti. Kürt olmak başlı başına bu devlet için büyük sorun. Yaşadığım coğrafyada 20 yaşında bir genç asker gelip adres sorma bahanesiyle 70 yaşındaki dedene tokat atıyor. Bunu zaten yaşıyorsun. Kürdüm ve aynı zamanda Aleviyim. Şehre gittiğinizde her şeyi hissediyorsunuz. Sen şehirde ötekisin. Kimliğinden dolayı yaşadıkların kendiliğinden bir direnç oluşturuyor sende. Kürtsen, solcuysan, Aleviysen; bu ülkede sadece karnım doysun diye yaşamıyorsan zamanla bu dirence de sahip oluyorsun.

* Yapımcıların bu toplatma ve yasaklardan gördüğü zararın yanında sanatçı nasıl bir zarar görüyor?

- Sanatçılardan sesi çok güzel olanlar o dönemlerde gidip Türkçe albüm yaptılar. Ama ’90 sonrası Kürtçe albüm yapanlar zaten gerçekten az önce anlattığım o coğrafyanın ve öteki olmanın zorluklarını yaşamaktan dolayı tercihen Kürtçe albüm yaptılar. Bu bir tercihtir. En zoru Türkiye’de, içinde olduğun yaşadığın yerde Kürtçe albüm yapıp yaşamaya çalışmaktı. Yurtdışında olanlar konserler vererek geçimlerini sağlayabiliyorlardı çünkü. Ama Türkiye’de olanların böyle bir şansı yoktu. Şöyle düşünüyorum bugün. Kızılırmak, Ferhat Tunç, Şivan Perwer ya da çalıştığımız diğer sanatçılar bugün konser vererek yaşamlarını sürdürebiliyorlar. Ama yapımcılar için bu böyle değil. Gerçekten çok zor. Başka bir gelir kaynağımız yok ki.

BUGÜN KÜRTÇE HÂL‘BİLİNMEYEN BİR DİL’

*30 sene önce yaşananlarla bugün yaşananlar arasında ne tür farklar var?

- Aradan 30 sene geçmesine rağmen benim 30 sene önce başıma gelen bilinmeyen bir dil olayı bugün hala yaşanıyor. Bir şekilde medyanın ve sistemin içindeyim. Şimdi hiçbir şeyin değişmediğini, olan bitenin laftan safsatadan öte hiçbir şey olmadığını düşünüyorum. Bugün Kürt medyası üzerine uygulanan baskılar ortada. Kültür Bakanı bugün kaç Kürtçe filme bütçe vermiş? Binlerce televizyon kanalı var. Kaç tanesi adam gibi Kürtçe müzik yayını yapıyor? İstanbul’da 100’ün üzerinde radyo var. Bir tane korkusuzca Kürtçe çalan radyo yoktur. Çalanlar da çerez olsun diye çalıyor. İspanyolcayı, Yunancayı nasıl veriyorsa öyle veriyor. Oysa İstanbul’da Kürt nüfus yoğun olarak yaşıyor. Kürt kültürü üzerine hiçbir şey geçmişten farklı değil. TRT ŞEŞ ise çok bir vahim vakadır. İlk başta bir yayıncı olarak sevinmiştim. Artık bizim de bir sesimiz olacağını düşünmüştüm. Hem de bunun devletin özerk bir kurumu olması güzel bir şey diye düşünüyordum. Sonradan gördüm ki, yaptıkları yapımlar, harcanan paralar kendi ajansları için. Sadece Kürtlere, gel sen burada dublaj yap diyor. Ama benim istediğim gibi dublaj, benim istediğim gibi şarkı çal, benim istediğim gibi sanatını yap. Tamamen politik bir çıkış, bir aldatmadır. Bugün hâlâ ben Kürtçe yayın yapacağım diyerek ulusal kanal başvurusu yapın bakalım RTÜK izin verecek mi? Tabi ki hayır.

‘KİMSE KÜRTÇE ALBÜM SATMIYOR’

*Geçmişteki yasaklar bugün de geçerliliğini koruyor mu?

- Şimdi geçmişteki gibi bir yasaklama söz konusu değil. Mahalle baskısı dediğimiz ve devletin bütün araç gereçleri yok etmesinden kaynaklanan sebeplerle bugün bir yasağa zaten ihtiyaç yok. Çünkü ırkçılık müthiş bir boyuta geldi. Kimse Kürtçe albüm satmıyor. Meslek birliğimiz olan MÜYAP özelleşen TTNET’le yaptığı anlaşmada Kürtçe müzik koyulmaması talebine bulundu mesela. TENET özellikle böyle bir şart koydu. Bu ciddi bir problem oldu. MÜYAP bunu söyleyebilir mi söyleyemez mi bilemiyorum. ‘90’dan bugüne kadar çıkan pek çok albüm var. Hiçbirini yasal dijital satış kanallarında bulamazsınız. Çok özel bir çaba göstermeniz gerekiyor bulmak için. Bir defa harf sorunu var. Günlük konuşma dilini de bilseniz yazım dilini bilmiyorsanız internetten aramanız da söz konusu olamıyor. MÜYAP bütün müzikleri bir depoya koymuş ve sözleşme yaptığı herkes oradan satın alıp pazarlar. Alıp yasal platformuna koyar. Ama Kürtçe de bir ayrımcılık vardır.

ALBÜM KAPAĞINDAKİANADOLU NİNESİNE HAPİS CEZASI

* Peki sizin yaşadığınız ilginç bir dava örneği var mı?

- ‘90’lı yıllarda Kızılırmak’ın Pir Sultan’dan Nesimi’ye adlı bir albümünü çıkarmıştık. Bir de Kürtçe’den oluşan karışık bir albüm çıkardık. Bunu yurtdışına kaset olarak ihraç ettik. Kapıkule’de kasetlerin bulunduğu TIR aranıyor. Bir takvim bulunuyor bir de bu kasetler bulunuyor. Kızılırmak’ın çıkardığı Pir Sultan’dan Nesimi’ye albümünün kapağında da bir Anadolu ninesinin fotoğrafı bulunuyor. Fotoğraf da Kürt Türk fark etmiyor yaşlı bir Anadolu ninesinin fotoğrafı. Albüm kapağındaki fotoğraf tutanağa ‘’terör örgütü’’ lideri Abdullah Öcalan’ın annesine benziyor diye geçirilmişti. Kasetlere el kondu ve şoför üç gün gözaltına alındı, TIR 20 gün bağlandı. Araştırıldı, soruşturuldu. TIR şoförü yabancı ve TIR’da pek çok firmanın ihraç edilmek üzere malları bulunuyor. O şirketler bize, “Siz kimsiniz kardeşim? Mallarımızı sizin yüzünüzden ihraç edemiyoruz” diyerek dava açmaya kalktılar. Albüm kapağında yer alan bu Anadolu ninesinin fotoğrafı sebebiyle açılan dava beş yıl sürdü. Sonuçta biz hapis cezası aldık. Hapis cezasını da paraya çevirdiler.

* Kültür bakanlığı ne yapmalı?

- Kültür Bakanlığı hiçbir şey yapmamalı. Elini çekmeli. Devlet kurumları da elini çekmeli. Bu çağda, bu zamanda herkes özgürce istediği dilde istediği biçimde şarkı söylesin. Yapacağı tek şey var. Sinemaya, tiyatroya, müziğe ahlaklıca bir biçimde eşit destek verecek. Ayrımcılık yapmayacak. Kürt dilinin üzerindeki en büyük baskı Kültür Bakanlığı değildir. En büyük sorun RTÜK’tür. ve şu anki mevcut ırkçı, ayrımcı zihniyetin devamı olan basındır. tekçi zihniyetidir. Geçmişte korkuyla yaklaşanlar bugün de ideolojik yaklaşıyorlar bu işe. Kürt halkının fiziki varlığı yok edilemediği için bütün saldırılar baskılar onuruna kültürüne yönelmiştir.

ANF NEWS AGENCY

Anahtar Kelimeler
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

Trafik Kazası: 2 Yaralı
Kulu ilçesinde meydana gelen trafik kazasında 2 kişi yaralandı.

Haberi Oku