Bana göre Geto = Korku, endişe, güvende olma, birliktelik,yanlızlık, işsizlik, dışlanma, değişmemek, değişime zorlanmak. Yani Geto kavramı çok karmaşık duyguların , tuhaf bir formülün karışımıdır. Anlaşılması zordur , değişime karşı direnmektir.
Ruh sağlı sektöründe çalışanlar bilirlerki, insanı ruh hastası yapan başlıca nedenler, kulltürel yapı, aile,genetik miras, sosyo ekonomik şartlar ve yaşam kalitesidir. Bu faktörler birleştiğinde, insan büyük bir olasıkla ruh hastası olur. Sigmund Freud’da bir kitabında insanları kültürün hasta etiğini belirtmektedir. Avrupadıki göçmenlerin önemli bir kesimi, yaşadıkları ülkelerde, kültürell farklılıklarından dolayı aşağılanmakta, iş bulamamakta, dahası çogu kez 4 cü sınıf insan muamelesi görmektedir. Şizofren (delirme) hastalığından hariç, yabancılarda rastladığım en yaygın ruh hastalığı, panik attaklardır. Panik attakların en büyük nedeni ise aşırı korku, endişe ve hep bir tehdit ve tehlike beklentisi içinde olmaktadır. Öyle ya hep kokuyoruz, korku temelde ihtiyacımız olan bir duygu olduğu halde, korkuyu abartığımızda , bütün kişiliğimizi, ilişkilerimizi etkiler. Bu saydığım hipotezlerın haklılığını gösteren binlerce bilimsel araştırma vardır. Bunlardan birisi Danimarka ve İsveçte 15000 kişi üzerinde yapılmıştır. Bu bilimsel araştırma’da Danimarkada ve İsveçte yaşayan yabancılar, yerli halkla karşılatırıldıklarında, yabancıların 100 de 4’ ü delirirken (şizofren), yerli halkın sadece 100 de 1 delirmektedir. Göçmenlerin ikinci jenerasyonunda ise sadece 100 de 2 kişi şizofren olurken, üçüncü jenerasyondan sadece 100 de 1 kişi delirmektedir. Dünyadaki ortalama delirme oranı ise 100’de 1 yada daha düşüktür. Bu bilimsel araştırmada bize şunu açıkça göstermektedirki, insanların ruh hastaları olmasının en büyük sebebi genetik yapı değil , sosyo ekonomik faktörler ve kültürel yapıdır.
Getoların oluşumundaki en büyük neden, aşağılanma, kültürell farklılıklar ve yeniliklerden kormaktır. Göçmenlerin büyük bir çoğunluğu, aşağılanmışlık duygusu ve endişelerinden kurtulmak için getolarda toplanmaya başlarlar. Getolarda toplanan göçmenler ise, yeni bir kültür ve dil öğrenmek zorunda kalmazlar. Orda tanıdıkları, akrabaları ve güçlü duygusal bağları vardır. Bu insanların konuşmaları, vücut dilleri, kokuları, müzikleri, aynı memlekete olduğu gibidir. Yani, onlar için Getolarda yaşam daha kolaydır. Getolarda herkesin bir social konumu, rollü, ibadet haneleri vardır, hemde aşağılık duygusu yaşamadan. Bir çok göçmen şu cümleleri mutlaka duymuştur’’ vah zavallılar, açlıktan geldiniz,burda hiç olmasa sığınacak bir eviniz var, hala dilde bilmiyosunuz, sizler savaşmaktan başka bir şey bilmezmisiniz, bu mahalle baharat kokuyor, burda yaşanılmaz, bu vahşi müslümanlar vs. Bu tip aşsağılanmayı tekrar ve tekrar yaşamak istemeyen insanlarda Getolara sığınırlar. Çünkü getolara çoğu kez ne hükümet, nede yerli halk uğrar. En İlginç olanıda, bu insanlar farkına varmadan, getonun duvarları ise çoktan yıkılmıştır. Çünkü, sabahın sekizinde okula başlayan çocukları, getolardan çıkmak için gerekli kültürel değerleri almışlardır. Onlar artık devletin çocuklarıdır. Çünkü İsveç devleti çocuklarına oldukça iyi bakmaktadır, onları korumak için bütün gerekli yasaları çıkarmıştır. Bu çocuklarda devletlerine, sevgiyle, güvenle bağlanmışlardır. Okuldan sonra eve gelen çokçuklar, hemen akşam yemeğini yer yemez, ya bilgisayarla oynarlar, yada yatarlar , yani ane babayla konuşmaya zaman bulmadan yatmaya giderler. Çünkü anne babanında her gün çocuğuna vereceği bir yarım saatide yoktur. Hayatı boyunca çocuklarına bakmak için köle gibi çalışan anne babalar, altın değerindeki o yarım saat’e ise yorgundurlar, çocuğuyla oynuyacak zamanları yoktur. Yani sonuç şudur, anne ve babanin çocuğuna verdiği eğitim günde 1-2 saat, devletin verdiği eğitim ise 9 saat civarındadır.