Son bir yılda, İsveç' in Stockholm ve Göteborg şehirlerinde tam 5 Türkiyeli genç öldürüldü. Bu gençlerden 4'ü uyuşturucu çeteleri, 1'i ise ellindeki oyuncak silahıyla kuyumcuyu soyarken, polis tarafından  kafasından vurulup, öldürüldü.

 

İlginç olanı , İsveçlilerle aynı kreşe, aynı okullara gittikleri halde, İsveç'te ya da Avrupa' da doğan bu gençler, oranın yerli halkları tarafından ciddi sekilde dışlanmakta, ötekileştirilmektedirler. İsveç'te doğan gençlere "Neden İsveçli arkadaşlarınız yok?" diye sorduğumda, aldığım cevap genelde şöyledir; ''Onlar  bizi istemiyor, biz de onları istemiyoruz.''

 

Aynı soruyu İsveçlilere sorarsak, "Kültürlerimiz farklı, onlar müslüman, kültürleri yanlış (daha önce onlar doğulu kavramı son zamanlarda yerini onlar müslüman kavramına bıraktı).''

 

Müslüman kelimesi son zamanlarda daha çok korkunç, tehlikeli, kadına baskı yapan, terörist vs. gibi kavramlara eş anlamlı hale geldi. Yani ciddi bir İslam fobisi oluştu. Yani, ne kadar dinle bir ilgim yok, ben sosyalistim falan derseniz de size inanmazlar, çünkü müslüman ve ve Ortadoğulu olmak onlar için kötü bir etiketir.    Avrupa entegrasyonda ciddi şekilde başarısız, ve  kanunlar da gerekli  düzenlemeler yapılmadı. Devletin kanunları ve yaptırımları ne gettodaki insanları memnun etti ne de yabancılara ön yargılı yaklaşan İsveçli iş adamlarının, yabancılara iş vermelerini sağladı.

 

Örneğin son bir yılda, yabancıların yaşadığı bir bölgede bir iş merkezi kuruldu, bu iş merkezine Getto'dan sadece 1 kişi işe alındı. Nüfusu 100 bine yaklaşan şehrin mağazalarını dolaşırsanız, buralar da çalışan, Avrupalıların tabiriyle siyah kafalı 5 kişiyi bulamazsınız. Ne yazık ki durum bu kadar karamsar.

Özellikle İsveç, üniversite ya da meslek eğitimi  yapmak isteyenler için müthiş imkanlar sunmaktadır. Ama, gettoda yaşayan insalarımızın genelinde akademik bir alt yapının olmamasından dolayı, anne ve babalar çocuklarını restorantçılığa, hizmet sekterüne yönlendirmektedirler.

 

İsveçliler tarafından dışlanan bu gençler ise, ya ağır hizmet sektörüne girmekteler ya da uyuşturucu çeteleri tarafından kullanılmaktadırlar. Çünkü değer yargıları para kazanmaktan başka hiç bir şey olmayan bu gençlerin, gettodan çıkma şansıda oldukça azdır. Üstelik üniversiteye gitmek, meslek edinmek için örnek alacakları rol modelleri bile yoktur.

 

Tek rol modelleri çok para kazananlar olmaktadır. Bu saydığım olumsuzluklara bir de yabancı olmanın verdiği 'dengesiz özgürlük' de eklenince bu gençler  ya dışlanmaktalar ya da kendilerine toplumsal bir rol ya da  işlev veren radikal islamcıları seçmekte, çok küçük  bir kesimi ise uyuşturucu çeteleri tarafından kullanılmaktadırlar.

 

İsveç'te, gettoda yaşayan yabancıların büyük bir bölümü devlettin fakirlik fonundan geçinmektedir. Çünkü kendilerine iş imkanları sunulmamaktadır. Dahası Avrupanın entegrasyon için kanunları oldukça yetersizdir. Örneğin, her işyerinde belli bir yabancı kotası zorunlu olmalıdır. İnsanlar birbirlerini tanımadan ön yargılarından kurtulmaz, entegrasyon da başarılı olmaz.

 

Öyleyse, Avrupalıların ve yabancıların birbirlerini bu kadar ötekileştirmesine neden olan sebepler nelerdir? Elbetteki bir çok sebebi olmasına rağmen bana göre en önemli nedenlerin başında korkular ve ön yargılar gelmektedir.

 

Yabancılar Avrupalıları, genelikle soğuk, egoist, kendisinden başka kimseyi düşünmeyen, insanlar olarak algılarlar. Avrupalılar da, bizim çoğulcul yani kollektiv kültürü çoğu kez sevmezler. Aslında işin aslı şudur, gerek bizim çoğulculuk kültürü olsun, gerekse Avrupanın benimsediği bireycilik kültürü olsun, iki kültürün de zayıf ve güçlü yönleri vardır.

 

Bizim çoğulculuk kültürün  kökleri feodalizmde, Avrupalının bireycilik kültürü ise Kapitalizm, Sosyalizm ve Darwinizdedir. Bireycilik kültürü ile karşılaştırıldığında kollektiv, yani bizim kültür baskıcıdır, insanların kendisine güvenlerini azaltır, alay eder.

 

Alaycılık ve utandırma kontrol mekanizmasi haline gelir. Böylesi bir sistemde çok sivrileni aşağı çekerler çünkü insan zayıfladıkça, kendi yakınlarını  terk etmez onlara bağımli kılar. Yani bireycilikte Ben kavramı, biz de ise Biz kavramı yaşam şeklidir. Bizde Kadercilik ön plandadır. Allah kelimesi ağzımızdan düşmez çünkü, Allah'a yaşamın her yerinde o kadar ihtiyaç vardır ki. Batıda ise Tanrı'ya fazla ihtiyaç yoktur. Çünkü şefkatli devletleri vardır. Avrupalılar genelde ise genelikle yanlızdırlar. Çünkü  post-modern dediğimiz bu bireycilik kültüründe aile kavramı ortadan kaldırılmıştır.

 

En büyük nedeni ise, işverenlerin insanları, maximal kullanacakları iş gücü olarak algılamalarıdır. Diyelimki Ankara'da yaşayan birisi İstanbul'da iş buluyor, eğer akrabaları çoksa, arkadaşları varsa, kolaylıkla İstanbul'a göç etmez. Ama yanlızsa, hemen iş bulduğu yere göç etmesi çok daha kolay olur. İşte post modernizmin tam yapmak istediği de budur, insanları yanlız bırakmak. Post modernizm, yani bireycilik kültüründe, eğer bireyin gücü varsa, yaratıcıysan, her koşulda yaşamayı becerebiliyorsan, sadece ve sadece kendini düşünüyorsan, ozaman başarılı olmak mümkündür. Aksi takdirde birey sosyal yardımla yaşantısını sürdümek zorunda kalır, daha doğrusu açlıktan ölmez.

 

Böylesi modern bir dünyada, aynı zamanda çok zeki olmak da yeterli değildir. Üstün sayılabilecek sosyal davranışların ve yeteneklerin de olması gerekir. İşin aslı şu, modern bir dünyada yaşam karmaşıktır. İyi bir organizatör olmak gerekir, yoksa başarısızlık ve yanlızlık kaçınılmaz olur. Bana göre, modern dünyanın bireyclik kültürü en temelinde Darwinizm ve her şeyi mülkiyete indirmek vardır. Özelikle İsveç'te, Socializmin bazı ilkelerini çok iyi uygulayan Sosyal demokratlar, Darwinizci, bireycilik kültüründen bazı şeyleri değiştirmişlerdir. İsveç, özelikle sosyalizmin güçlü taraflarını alarak, insanı en kutsal varlık olarak her şeyin merkezine yerleştirmiştirlerdir, onların bir çok ihtiyaçlarını karşılar.

 

Her bireyin okumasına, meslek edinmesine, yuva kurmasına olanak sağlar. Bu sistem sosyalistlerin, peygamberlerin hayal ettiği bir sistemdir. Peygamberler dünyadaki bütün insanların mutlu, eşit şartlarda yaşayacakları bir dünya düşlemiş ve buna inanmışlardır. Yanlız peygamberler ve sosyalizm belki de çok önemli olan bir noktayı unutmuştu böyle sistemlerde, devamlı ekonomik yardım alan insanlar, pasifleşir, üretkenlikten uzaklaşır dahası da, yaratıcı güçlerini kaybederler.

Sağlıklı insan, çalışan, üreten ve çevresiyle uyumlu yaşayan  insandır. Sağlıcakla kalın...

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×