Medya Haberleri Tümü

Hürriyet'te polemik sürüyor

Can Ataklı'nın, Ahmet Hakan'ın sunduğu Tarafsız Bölge programında 28 Şubat sürecinde Turizm Bakanı Bahattin Yücel'in Zafer Mutlu ve Ertuğrul Özkök'ün şantajıyla istifa etmek zorunda kaldığını iddia etmesi üzerine başlayan Hürriyet'teki iç polemik, tam gaz sürüyor.

Star gazetesi yazarı Elif Çakır, dün köşesinde "28 Şubat Yangınları" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Çakır yazısında, gelişmeler üzerine Ertuğrul Özkök'le yaptığı görüşmeyi de aktardı. Özkök'ün kendisine "Yaptığı bu şerefsizliği de Ahmet Hakan’a sorun. Neden hezeyanları olan birisini kendi grubumun kanalında konuşturuyorlar ve bana iftira attırılıyor... Hepsiyle yargıda hesaplaşacağız. CNN Türk’ün yayın yönetmenine de programa da dava açacağım" dediğini yazdı. Bunun üzerine bugün Hürriyet yazarı Ahmet Hakan da köşesinde Özkök'ü eleştirerek "Sessiz Kalma Lüksünüz Yok Ertuğrul Bey" dedi.

İşte Elif Çakır'ın ve Ahmet Hakan'ın Hürriyet'teki iç polemiğin sürdüğünü gösteren yazıları...

28 şubat yangınları - ELİF ÇAKIR

Şerefsiz” kelimesi hiç olmadığı kadar havalarda uçuşup rekor kırarken, bir “ailenin” nasıl birbirine düştüğünü izledik önceki gece televizyon kanallarında...
Gerçekte ne olup bittiğini anlamak için ulaşabildiğim bütün tarafları, gecenin hayli ilerlemiş olmasına aldırmadan bütün nezaket kurallarını bir kenara bırakıp aramaya başladım.
Önce 28 Şubat sürecinde Refahyol hükümetinin DYP’li Turizm Bakanı Bahattin Yücel’e ulaştım...
Kendisi dışarıdaydı. “15 yıl önce istifa ettim ve siyaseti bıraktım. Adı geçen taraflar arkadaşlarım. Kimseyi zor durumda bırakmak istemem. Bu saatten sonra konuşmamın kime ne faydası olacak bundan emin değilim. Üzerinden on beş yıl geçmiş” sözleriyle geçiştirmeye çalıştı ama ben de “bir dönemle hesaplaşılıyor, sizin söyleyecekleriniz önemli. İstifa ettim diyorsunuz. Neden istifa ettiniz. Can Ataklı’nın anlattıklarına bir açıklama getirmelisiniz” diyerek üzerine gidince “Gidip programı izlemem lazım. Neler konuşulduğunu bilmiyorum. İzledikten sonra konuşabilirim ancak konuşup konuşmamaya karar vermem lazım” dedi...
Sonra Ertuğrul Özkök’ü aradım. Sesi titriyordu. Oldukça öfkeliydi. İnfaz edildiğini düşünüyordu. Haksızlığa uğradığını tekrarladı. “Ben kendimi nasıl savunacağım bu durumda” diyordu.
Sürekli “anlıyorum sizi” nakaratıyla, “hakkaniyetli olmak adına, gerçekten bunu yapıp yapmadığınızı sizden duymak adına sizi aradım” dedim.
Bizlerden iyi kim anlayabilirdi ki, infaz edilmenin ne olduğunu...
15 yıl geçti aradan... Medyanın ve özellikle de Doğan Grubu’nun “silahsız kuvvet” olarak o dönemdeki rolünü hiç unutmadık.
Ertuğrul Özkök, “Yıllarca andıç yaptınız diye suçladınız bizi bu akşam aynı andıç bana yapılıyor. İnfaz ediliyorum. İftiraya uğruyorum. Bütün şerefim üzerine yemin ederim ki, ne öyle bir belge vardı elimde ne de böyle bir belgeden haberim oldu. Ne de böylesi bir şantajın içinde oldum. Yaptıysam böyle bir şeyi şerefsizim.” dedi.
“Ertuğrul bey, bu suçlamalar ya da sizin deyiminizle size bu gece yapılan infaz, andıçlama herhangi bir kanalda değil, sizin kendi grubunuzun kendi kanalında yapılıyor. İlginç olan da bu zaten” dedim.
Özkök “Evet bunu anlayamıyorum. Yaptığı bu şerefsizliği de Ahmet Hakan’a sorun. Neden hezeyanları olan birisini kendi grubumun kanalında konuşturuyorlar ve bana iftira attırılıyor. Bir değil iki değil bıktım artık bu olanlardan. İnfaz mı edecekler öldürecekler mi beni. Ne yapmak istiyorlar. Bir iftira atıyorlar ve hadi savun diyorlar. Hepsiyle yargıda hesaplaşacağız. CNN Türk’ün yayın yönetmenine de programa da dava açacağım. Hepsiyle hesaplaşacağız. Bahattin Yücel arkadaşım, kendisini aradım az önce ve konuştum. Var mı böyle bir şey diye” dedi.
Araya girip, “Ben de konuştum kendisiyle şimdilik konuşmak istemiyor” dedim.
“Yapmadım” dedi. “Yapsaydım söylerdim” dedi.
Can Ataklı’yı aradım yayın sonrasında da. “Ben, geçmişte tanık olup da Bahattin Yücel’e gidip anlattığım ve kendisinin de istifa ettiği olayı bugün isim vererek anlattım. Ancak olayın tarafları Zafer Mutlu da, Aydın Doğan da yalanladı. Belge gösteremem ki. Konuşulan sözlerin belgesi mi olur. Şu saatten sonra konuşmak istemiyorum” dedi.
Tüm tarafları dinledikten sonra oturup ne düşündüm peki?
Refah-Yol hükümetini devirmek için özellikle Doğru Yol Partisi’nden bakan ve milletvekillerini istifaya zorlamak üzere kimbilir daha neler yapıldığını düşündüm.
Ne yalan söyleyeyim, Ertuğrul Özkök’ün istifa mektubunun taktik bir hamle olduğunu düşündüm. Öyle ya, Bahattin Yücel’e böyle bir şey mi söylemiş. Yok. Üçüncü bir kişi var ortada, kullanılmış olan. Yani yemin etse başı ağrımaz.

***

Kıyamet sahnesi böyledir. Herkes birbirini suçlar, kendilerinin daha az suçlu olduğunu ispat için... “Aile” falan kalmaz ortada. Kimsenin gözü kimseyi görmez. Herkes bir tek kendisini düşünür...
Kıyamet zannı uyandıracak benzer pek çok ifşaat, açıklama, günah çıkarma süreci bugünlerde art arda gelecek, gelmeli. Gelmeli ki o karanlık günler aydınlansın.



Sessiz kalma lüksünüz yok Ertuğrul Bey - Ahmet Hakan

Ertuğrul Bey...
Star gazetesinden Elif Çakır’a konuşmuşsunuz.
Şöyle demişsiniz:
“Bu yaptığı şerefsizliği de Ahmet Hakan’a sorun. Neden hezeyanları olan birisini kendi grubumun kanalında konuşturuyorlar ve bana iftira attırıyorlar. Bir değil, iki değil. Bıktım artık bu olanlardan. İnfaz mı edecekler, öldürecekler mi beni? Ne yapmak istiyorlar? CNN Türk’ün yayın yönetmenine de, programa da dava açacağım. Hepsiyle hesaplaşacağız”.

***

Ertuğrul Bey...
Farkındayım, uzun bir süreden beri...
- Bir dönemin tek sorumlusu olarak gösterilmek isteniyorsunuz.
- Hedef haline getiriliyorsunuz.
- Birilerinin takıntısı haline gelmiş durumdasınız.
- Pişmanlıklarınız ve özeleştirileriniz dikkate alınmıyor.
Ama bütün bunlar...
- Bana hakaretler yağdırmanızın...
- İnfiale kapılmanızın...
- “Beni andıçladılar” diye abartılı tutumlar içine girmenizin...
- “Linç edildim” diye feryat etmenizin...
- İçlenmenizin...
Mazereti olamaz.
Siz Hürriyet gibi bir gazeteyi 20 yıl boyunca yöneterek bir döneme damga vurdunuz.
Bir döneme damga vurmak, önemli bir iştir.
Bu “övgü” anlamında kullanıldığında “aman efendim, estağfurullah” demiyorsunuz da, “yergi” anlamında kullanıldığında neden “gelen bana vuruyor, giden bana vuruyor” edebiyatı yapıyorsunuz?
Her nimetin bir külfeti vardır Ertuğrul Bey.
Bu nedenle nimet karşısında sergilediğiniz soğukkanlı tavrı, külfet karşısında da sergilemeniz gerekir.

***

Ertuğrul Bey...
“Medya etiği” açısından size sormak istiyorum:
Bir tartışma programı yöneticisinden beklenen nedir?
Eşi dostu kollaması mı? Eşi dostu hakkında eleştiri yapanları, ithamda bulunanları, hatta iftira atanları anında susturması mı? Eşi dostu için tanıklık yapmaya soyunması mı?
Bunu bir gazeteci, bir meslektaşından nasıl bekler?
Beklemekle kalmayıp bunu yapmadığı için ona nasıl hakaret eder?
Köşeler babamızın malı değil de stüdyolar babamızın malı mıdır?
Stüdyodaki biri, bizim grupta çalışan biri hakkında bir şeyler dediği zaman “dur bakalım, o bizim grupta çalışan bir isimdir” mi diyeceğiz?
Üstelik Can Ataklı, sonradan “iftira” olduğu ortaya çıkan iddiayı programda, “duyduğuma göre şöyle olmuş, duyduğuma göre böyle olmuş” diye dile getirmedi.
“Falanca bana şöyle dedi, ben de yaptım” diye anlattı.
Bu durumda konudan habersiz benden, “Hayır, sen öyle bir şey yapmamışsındır, iftira atıyorsundur, yanlış hatırlıyorsundur” demem nasıl beklenir?

***

Ertuğrul Bey...
Ağzınızı her açtığınızda “linç” diyorsunuz, “infaz” diyorsunuz, “andıç” diyorsunuz, “mağdur oldum” diyorsunuz.
Oysa canlı yayına bağlanıp “bu bir iftiradır” deseydiniz, mesele kalmayacaktı.
Bunu neden yapmadınız?
Üstelik siz Türkiye’nin en büyük ve en etkili gazetesinde her gün birinci sayfadan anons edilen bir köşeye sahipsiniz.
Yani Türkiye’nin hakkındaki iftiralarla mücadele etme imkânı en yüksek ismisiniz.
Bu açıdan içine düştüğünüz “mağduriyet hissi” ve yaptığınız “mağduriyet edebiyatı” biraz tuhaf kaçmıyor mu?
Sizin ifade imkânlarınıza sahip olmayanların iftiralar karşısında kendilerini mağdur hissetmelerini bir parça anlarım ama sizinkini hiç anlayamam.
Kusura bakmayın ama nedir bu içli tavır?

***

Ertuğrul Bey...
Hürriyet gibi Türkiye’nin en büyük ve en etkili gazetesini tam 20 yıl boyunca yönetmiş biri tartışmalara konu olur.
İddialara, isnatlara, iftiralara, ithamlara maruz kalır.
Buna katlanmak durumundasınız.
Sessiz kalmak gibi bir lüksünüz yok.
Her biri için “bu bir iftiradır” diyeceksiniz.
Sakın “İyi de ben herkese cevap mı yetiştireceğim?” falan demeyin.
Evet, herkese cevap yetiştireceksiniz.
20 yıllık süreç, ne yazık ki sizi buna mükellef kılıyor.
İstediğiniz kadar kızın, istediğiniz kadar öfkelenin, istediğiniz kadar hakaret edin.
Maalesef durum budur.

SON DAKİKA NOTU
Bu notu saat 22.40’ta yazıyorum.
Az önce Ertuğrul Özkök aradı. Gazetenin taşra baskısında yazıyı okumuş.
Uzun bir konuşma yaptık kendisiyle.
Elif Çakır’a yaptığı açıklamada “Bu yaptığı şerefsizliği de Ahmet Hakan’a sorun” diye bir cümle kullanmadığını, “Bana şerefsizce bir iftira atıldı” dediğini söyledi.
Elif Çakır, “Ama bu Ahmet Hakan’ın programında yapıldı” deyince Ertuğrul Bey, “Evet, onun programında yapıldı” demiş.
Ancak bu söyledikleri Elif Çakır’ın yazısında “Bu yaptığı şerefsizliği de Ahmet Hakan’a sorun” şeklinde yansımış.
Ertuğrul Bey’in bu açıklamasını öğrendikten sonra kendimi bu notu yazmak durumunda hissettim.
Sizden ricam şu: Lütfen yazıyı, Ertuğrul Özkök’ün yaptığı bu açıklamayı dikkate alarak okuyunuz.

Paylaş
Tweet Paylaş Paylaş
Yorum Gönder
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir. Teşekkür Ederiz.
Yorumunuz onaylanmıştır, teşekkür ederiz.
Ad Soyad
Yorumunuz