Dünya Haberleri Tümü

Hedef yasayı AİHM'de mahkum ettirmek mi?

AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın Zürih'te söylediği, "Ermeni soykırımı yoktur diyorum. Gelsinler beni tutuklasınlar" sözleri üzerine Zürih Savcılığı'na gelen bir şikayetin ardından Bakan Bağış hakkında bir ön soruşturma başlatıldığı duyuruldu.

Daha önce Doğu Perinçek'in Lozan'da bir konferansta, "Ermeni soykırımı bir yalandır" demesinin ardından hakkında açılan dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitmiş ve bu davaya Türkiye, devlet olarak müdahil olmuştu.

Fakat Perinçek'in Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak söylediği bu sözlerin üzerinden 7 yıl geçmişken bu defa, Türkiye Cumhuriyeti'nin AB Bakanı ve Başmüzakerecisi Egemen Bağış hakkında açılan bu soruşturma, AİHM'e taşınmış olan tartışmayı bir adım öteye götürdü.

Eski diplomatlar ve hukukçular, Egemen Bağış'ın açılabilecek olan davada İsviçre Mahkemesi'nce suçlu bulunma olasılığını "mümkün" görüyor. Fakat aynı şekilde diplomatlar ve hukukçular açılabilecek olan davada Bakan Bağış'ı mahkum ettirecek bir aşamaya geçilmesinin pek olası olmadığı noktasında birleşiyor.

Fakat bu görüşler arasında belki de en dikkat çekici olanı, İsviçreli savcının başlattığı ön soruşturmanın, Egemen Bağış'ın tam da stratejisine uygun olduğu yönündeki görüşler.
Yani bir teoriye göre Bakan Bağış, zaten bu sözleri İsviçre'de, hakkında dava açılması için bilinçli olarak söyledi ve nihai hedef, İsviçre'yi ve beraberinde Fransa'daki "inkar" yasasını, aynı anda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde, "düşünce ve ifadeyi cezalandıran ülkeler" olarak mahkum ettirip, yasaları iptal edilecek noktaya getirmek.

İSVİÇRE, FRANSA'DAKİ YASAYI DA AİHM'DE YARGILATIR MI?
Bağış'ın İsviçre'de açılacak bir davayla mahkum olmamasının, İsviçre'de "soykırım yoktur" demeyi filen mümkün kılmakla, mahkum olması halinde aynı yasa üzerinden AİHM'de Fransa ve İsviçre'yi mahkum ettirmek yönlü bir strateji izlediği ve bunun bir devlet stratejisi olduğu görüşleri dikkat çekiyor.

Şimdi asıl mesele ise bundan sonra İsviçre Mahkemesi'nin böyle bir süreci nasıl yürüteceği.

Böyle bir davanın uluslararası hukuk açısından nasıl sonuçları olabileceği de diğer önemli soru işareti.

HABERTURKCOM DIŞ HABERLER SERVİSİ, konuyu eski diplomat ve hukukçulara sordu. İşte ortaya çıkan çok ilginç tespitler...

PARİS ESKİ BÜYÜKELÇİSİ ULUÇ ÖZÜLKER

"EGEMEN BEY'İN AÇIKLAMALARI BİLİNÇLİ OLARAK YAPILMIŞ STRATEJİK AÇIKLAMALAR"
Çok basit şekliyle bir bakanın, uluslararası ortamda dokunulmazlığı yoktur. Büyükelçiler için bulundukları ülkede görev yaptıkları sürece, Viyana Sözleşmesi kapsamında dokunulmazlık hakkı doğar. Başkonsoloslar için sadece idari açıdan dokunulmazlık hakkı doğar. Yaptıkları görev kadarıyla sorumludurlar. Onların da mutlak sorumluluğu vardır.
Bir bakan olarak herhangi bir açıklama yaptığınızda uluslararası hukuk açısından değil, hangi ülkeyle ilgili olarak o kanun varsa, o kanunla ilgili olarak dikkate alınmak durumundasınız. Bu bir uluslararası hukuk meselesi değildir. İsviçre'de yasaklayıcı bir kanun var. Eğer siz İsviçre topraklarına gittiğinizde orada, bir suç teşkil edecek şekilde bir açıklama yaparsanız bu açıklamadan dolayı İsviçre kanunlarına göre sizi mahkum etmek imkanı doğar.
Nitekim bizim Fransa'daki en büyük sıkıntımız ve karşı çıkışımızın temelinde bu vardı.
Yani sizin inkâr etmek veya kendi hür düşüncenizle başka bir şeyi söyleme hak ve yetkiniz o ülke topraklarında kanun bulunduğu için yoktur.

Şimdi Egemen Bey bunu bilinçli şekilde yaptı. Tıpkı zamanında Doğu Perinçek Bey'in bilinçli şekilde yapmış olduğu gibi. Başka bir ifadeyle, bu ulusal bir hukuk konusu olmasına rağmen İsviçre, Avrupa Konseyi'nde yapılmış olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'uncu maddesine aykırı bir tutum içine girdi.

"AMAÇ AİHM'DE HUKUKİ YANLIŞI İSPATLAMAK"
Dolayısıyla burada esas itibariyle araştırılan şey şu: Genel olarak anayasalarda, uluslararası hukuk, ulusal hukuğun önüne geçmiştir şeklinde bir hüküm vardır. Bizim için de bu geçerli. Bu koşullarda siz, orada bir suç işlediğinizde sizi mahkum etmeye yönelen bir mahkeme, otomatik olarak sizin o davayı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürme hakkınızı doğurur.
Burada esas itibariyle Egemen Bağış Bey'in yapmaya çalıştığı şey;  bir ülkenin, uluslararası hukuk açısından ulusal hukukun yanlışlığı dolayısıyla bir ihlal içine girdiğini ispat etmek.
Bunu da bilinçli olarak yaptı.

HABERTURK.COM: Yani amaç bu yasayı uluslararası platforma taşımak...

Evet. Nasıl ki Perinçek gitti AİHM'e ve biz de devlet olarak ayrıca müdahil olduk, aynı şeyi yapmak istiyor. Fakat buradaki statü biraz daha farklı tabii.

"DOĞU PERİNÇEK DE YAPMIŞTI, AMA BAĞIŞ'I MAHKUM ETMENİN SİYASİ SONUÇLARI OLUR"

Peki farkı nedir?
Doğu Perinçek bunu bir Türk vatandaşı olarak yapmıştı, herhangi bir statüsü yoktu.
Egemen Bağış'ınkini, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre, hükümet adına yapmış olduğu bir tasarruf olarak değerlendirmek lazım. Dolayısıyla bunu bir İsviçre Mahkemesi mahkum ettirdiği zaman aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bakanını mahkum etmiş olur ki, bu siyasi sonuçları da olabilecek ciddi bir durumdur.
Ama bütün bunlara rağmen dediğim gibi bilinçli bir şekilde yapıp, meseleyi AİHM'e götürmek için bu suçu işliyorsunuz. Ama siyasi açıdan mahkemenin nereye kadar gidip gitmeyeceğini de bir görmek lazım. Çünkü bakan olunca devletler arası bir ilişkiye de girmiş olacaklar.

"O SAVCI DAVAYI AÇMASAYDI SUÇ İŞLERDİ"
Şimdi bu koşullarda savcı davayı açmasa gözardı etmiş olur, böylece de suç işlemiş olur. Bir kanun varsa, gelip biri o kanunu ihlal ediyorsa, sizin onun aleyhinde dava açmanız gerek. Savcı, kendi iç hukuku açısından gereği neyse onu yaptı. Ama bunun yanında siz bu kanunun yanlış olduğunu ispat edebilmek için, AİHM'in yolunu açabilmek açısından evvela mahkum ettirmeniz lazım kendinizi.

"HEM FRANSA'YI HEM DE İSVİÇRE'Yİ MAHKUM ETTİREBİLİR"

HABERTURK.COM: Yani bu şekilde, hem çıkan yasayı mahkum ettirmiş olacaklar hem de aynı zamanda Fransa'da çıkan "inkâr" yasasını da AİHM'de mahkum ettirme imkanı doğuyor öyleyse...
Aynen öyle. Perinçek eğer Strazburg'a götürdüğü davayı kazanırsa, ki bu sıralar o dava bitmek üzere, bu Fransa'yı da bağlar. Çünkü otomatik olarak emsal gösterilir. İsviçre'de bu suçsa ve kanun yanlış yapılmışsa o zaman Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olan herkes açısından suçtur. Dolayısıyla Fransa ve İsviçre'yi bağlar.

"DİNK DAVASI BİLE EMSAL OLABİLİR"
Fakat burada birşeye vurgu yapmak lazım. AİHM biliyorsunuz, Hrant Dink davasıyla ilgili daha önce bir karar aldı ve bizi devlet olarak mahkum etti. Dedi ki, "Siz, ifade özgürlüğüne mani oldunuz. Burada bir insanın yaşam hakkını da elinden aldınız bu şekilde" 100 küsür bin Euro mahkumiyetimiz var. Bu aynı zamanda, ifade özgürlüğüne karşı gelen bir durum olduğundan, emsal yaratan karardır. Yani bu zaten var. Ama negatif yönde Türkiye için var. Eğer yanlış bilmiyorsam, AİHM'de, bu dava da emsal olabilir ve diğerlerini de bağlar.

Biz zaten cezamızı yedik. Bu bir parasal cezaydı. Biz o cezayı, ifade özgürlüğünü engelleyici bir mahkeme kararı dolayısıyla yedik. Bir kanun dolayısıyla yemedik. Öbür tarafta ifade ve düşünce özgürlüğünü ihlal eden bir kanun dolayısıyla AİHM'e gitmiş olacağız, ki bu tabiatıyla daha ileri giden bir durum.

"FRANSA'DAKİ YASA, BAŞKONSOLOSLUĞU BİLE SUÇLU DURUMA SOKABİLİR"
Ben Paris'te büyükelçiyken bizim başkonsolosluğumuzu dava etti Ermeniler. Başkonsolosluğun internet sitesinde Türk Dışişleri Bakanlığı'nın yayınlamış olduğu bir metin aynen yayınlandı. Bunun üzerine Deveciyan ve şürekası başkonsolosluğu dava etti. Gerekçe de, "niçin Türkiye 1915 olaylarının soykırım olmadığını düşünmektedir" şeklinde. O davayı kaybettiler. O tarihte "inkarcılık" yasası yoktu. Eğer bu yasa çıkarsa, böyle birşeyi inkâr etmiş olmanız dolayısıyla açılacak bir davada siz kanunen suçlu duruma düşersiniz.

HABERTURK.COM: Yani aynı davayı bugün açsalar, Türkiye'nin başkonsolosluğunu suçlu olarak ilan edebilirler mi?

Edebilirler. En azından daha zor olurdu işimiz. Çünkü o tarihte biz, başkonsolosluğun siyasi bir hüviyeti olduğunu ispat ettik savunmamızda. "Devletin temsilcisidir ve burada hak ve hukuk sahibidir. Kendi düşüncesini elbette yayacaktır" dedik.
O yapıldığı zaman 2004'tü. İki seneye yakın sürdü dava. O zaman "inkarcılık" yasası yoktu. 2001 yasası üzerinden suç işlendiğini iddia ettiler.

HABERTURK.COM: Bu durumda, Türk Dışişleri Bakanlığı'nın 1915 olaylarıyla ilgili "inkâr" içeren bir açıklamasını Türkiye'nin başkonosoluğu tarafından internet sitesinden yayınlanmasının önüne geçebilir mi?

Evet, geçebilir. Yine davayı başka bir şekilde açmak durumunda kalırsınız. "Dokunulmazlığı vardır, dolayısıyla birşey yapamazsınız başkonsolosluğa" dersiniz.
Aynı şey büyükelçilik için de geçerlidir.

Bundan birşey çıkmaz kısacası. Anladığım kadarıyla bu bizim devlet olarak araştırdığımız birşey.

MURAT UĞUR AKSOY/YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ/DÜSELDORF BAROSU ÜYESİ

"İSVİÇRE, EGEMEN BEY'İN İADESİNİ Mİ İSTEYECEK BİZDEN?"
Zürih savcılığının yaptığı iş, olacak şey değil. Bu, İsviçre sınırlarıyla kalır. Ne AB'yi bağlar ne devletleri bağlar. Egemen Bey'in yaptığının benzerini Perinçek de yapmıştı. Egemen Bey'i ne tutuklayabilirler ne de yargılayabilirler.
Fransa'da Anayasa Mahkemesi bu yasayı iptal edecek muhtemelen. İsviçre'de o kadar imza bulunamamıştı zamanında Anayasa mahkemesine götürecek kadar. Egemen Bey'in bakan olması nedeniyle bir dokunulmazlığı vardır.

Diplomatik dokunulmazlık, bir bakanı da kapsar mı?

Elbette kapsar. Viyana Konvansiyonu'nda alınan kararlarla diplomatik dokunulmazlık var.
Kaldı ki bizden Bağış'ın iadesini isteyecek hali de yok İsviçre'nin.

EĞER HAKİM O CESARETİ BULURSA, DAVA AİHM'E GİDER
Hakim o kararı verme cesaretinde bulunursa üç ay içerisinde ifade özgürlüğüme aykırı davranıyorlar diyerek, davanın AİHM'e götürülme imkanı var. Bu durumda ifade ve düşünce özgürlüğünün engellenmesi nedeniyle İsviçre'nin mahkum ettirilme imkanı ortaya çıkar. Dolayısıyla İsviçre'deki hakimin öyle bir cesareti olacağını sanmıyorum.

"TAMAMEN PARA MESELESİ"
İsviçre'deki konu bence tamamen para meselesi. Fransa'daki de zaten tamamen oy kaygısıydı. Sanıyorum, Ermeni sermayesi İsviçre bankalarından parasını çekmesin diye şirin gözükmeye çalışıyorlar.
Fakat bu davadan bir sonuç çıkmaz.

AB HUKUKÇUSU AVUKAT SELİM SARIİBRAHİMOĞLU
İsviçre makamları kendi yasalarına göre böyle bir soruşturma başlatabilir. Uluslarası hukuk buna bir engel çıkarmıyor. Bu soruşturma çerçevesinde İsviçreli savcılar Türk makamlarına ulaşarak Egemen Bağış'ın savunmasını isteyebilir. Savcılar, Egemen Bağış'ın bu sözleri hangi koşullarda ve ne amaçla söylediğini de göz önüne alacaklardır. Ben Sayın Bakan'ın bu sözleri söylerken bir kasıt taşıdığına inanmıyorum.

"BAĞIŞ ALEYHİNE KARAR ÇIKABİLİR AMA..."
Eğer Sayın Bağış, ifade vermeyi reddederse, savcılar bunu olumsuz olarak düşünebilirler. Sayın Bakan'ın Türkiye sınırları içinde dokunulmazlığı var ama eğer, bu soruşturma davaya dönüşür ve aleyhte bir karar çıkarsa Egemen Bağış'ın İsviçre'ye girmesinde sorun çıkabilir ve bir kriz yaşanabilir.  

"İSVİÇRE EKONOMİK ÇIKARLARINI RİSKE ATMAYACAKTIR"
Bunlar hukuki ihtimaller ama ben bunun olacağını düşünmüyorum. İsviçre'nin Türkiye'de çok önemli ekonomik yatırımları var. Hem savcılar hem de İsviçreli makamlar bunu gözönüne alacaklar ve ülke çıkarlarını riske atmayacakalardır.

"ÜÇÜNCÜ ÜLKELERİ SORUNA DAHİL ETMEK HATA"
Türkiye'nin Ermeni iddiaları ile ilgili olarak pozisyonunu yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Arşivlerin açılması ve tarihçilerin yaşananları ele alması gerekiyor. Bunun sonucunda Türkiye ve Ermenistan, karşılıklı olarak oturup ne yapılması gerektiğine ortak olarak karar verebilir. Biz hem sorunun çözümü için bir şey yapmıyoruz, hem de son olarak Fransa'da görüldüğü gibi üçüncü ülkelerin soruna dahil olmasını engelleyemiyoruz. Cezayir'de yaşananları gündeme getirmek bir anlam taşımıyor. Bizim Ermeni iddiaları konusunda kendi politikalarımızı oluşturmamız gerekiyor.

Paylaş
Tweet Paylaş Paylaş
Yorum Gönder
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir. Teşekkür Ederiz.
Yorumunuz onaylanmıştır, teşekkür ederiz.
Ad Soyad
Yorumunuz