Dünya semasını haşyet kaplamış bu gece umurunda mı şu dünyanın ve onun fani sakinlerinin?

Rahmet fırtınaları esiyor dışarda ama duyan var mı?

Oysa nedir bu çarpıp duran kapı ve pencereler?

Ramazan ikliminde ortalık toz duman.

Filistin, Suriye, Arakan ve Kürdistan’da ölüm kol geziyor.

Her köşe başını tutmuş Azrail kılıklı insanlar.

Rahmetin tam ortasında inliyor işte kadınlı, çocuklu gruplar devlet ve örgüt denen cenderenın arasında.

Kalbe inmeyince iman, akla inmiyor işte izan ve anlayış.

Babasının yolunda bir adam anlatıyor dakikalar dört nala hızla koşarken gecenin gündüze döndüğü noktaya doğru.

Hz. Zeyneb’in (r.a) Mekke’nin hemen dışında neden tartaklandığını anlatıyor kendine has üslübü ile.

Kör bir adam okuyor gönülleri ferahlatan nameleri bakar körlerin kulaklarına.

Arşın sahibinin üzmediği bir peygamberi üzüyor insan demeye bin şahit isteyen insanlar.

Üzülünce O (s.a.v), kahroluyor tüm yaratılmışlar.

Kahrıma, öfkem karışınca Ömer’in (r.a) ‘gidelim ve Mekke’de başları gövdelerden ayıralım’ diyen öfkesinin saçağına sınıyorum.

Yok mu peygamberin kızına bir damla gözyaşı dökecek bir Allah’ın kulu derken içimden, kamera sarı saçlı, makyajlı bir genç kıza zoomlanıyordu.

O kadar ağlıyordu ki ağır bir rimel yanaklarına süzülüyordu.

Allah’ım dedim, senin kudretine sığınıyorum.

Başı açık bir kızın, ağır rimelli gözlerinden bunca yaşı döktüren Allah’ım.

Kime ağlayayım şimdi, ağlamayan kendi  gözlerime mi yoksa başı bağlı ama rimelsiz gözleri boş boş bakan o kızlara mı?

İman denen inciyi hangi gizli ama sırma saçlı sandukalarda saklıyorsun Yarab?

Rahmet et bize Yarab, rahmet fırtınasının tam ortasında nasipsiz bırakma bizi.

Biz ki görünüşe aldanır, atlas libaslara tenezzül ederiz.

Biz ki güce taparız sessiz, sakin ve habersiz.

En adaletlimiz teraziyi şaş tutar.

En vicdanlımız, vicdanları sızlatır.

En bilginimiz senden habersizdir.

Kadınları hem sever hem döveriz ama utanmayız yine de severken.

Sıla-i Rahimi bilmeyiz.

Ana, atasını tanımayan başı kesik tavuklar gibiyiz, koşuyoruz ama nereye?

Hicaz yollarına düşen kervanlarda nasibimiz olmaz, dertlenmeyiz,

Yemenli bir çobanın payına hırkası düşer En Sevgili’nin, bize bir kıl düşmez yine de dert etmeyiz bunu kendimize.

Büyük camilerde, boş yada yaşlı cemaatlere talim ederiz, neden demez hiçbirimiz.

Kurban kesmez, kasapçılık ederiz.

Oruç tutmaz sadece aç bırakırız kendimizi günlerce.

Allah’ım bu gecenin ve bu gece indirilen Furkan’ın hatırına bize rahmet eyle...
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×